Mariam Nasser
Mıstık ve Mavi Bavul
Mıstık sabah yatağında yatarken yüzüne bir şey düştü, Mıstık onu görünce "Demek sen geldin!" dedi. Bu onun bir ay önce kuzenine gönderdiği posta güverciniydi. Aslında alnına konmuştu. Mıstık, mektubu güvercinin ayağına bağlayan ipi çözdü ve mektubu okumaya başladı. Mektupta şöyle yazıyordu:
Sevgili Mıstık,
Mektubunu aldım. Ben iyiyim, teşekkür ederim. Peki sen nasılsın? Umarım iyisindir. Güzel haberi aldım, çok mutlu oldum. Bekliyoruz sizi 20 Eylül'de. Heyecanla bekliyoruz... Sonunda doğru düzgün yazmaya başladın da artık yazışabiliyoruz. Gelmenizi sabırsızlıkla bekliyoruz.
Sevgilerimle,
Tarık
Mıstık birden hatırladı. 4 gün sonra yani perşembe günü gideceklerdi. Daha bavulunu hazırlamamıştı. Sonuçta hâlâ 4 gün var diye düşündü. Ayağa kalktı ve annesinden izin alarak bahçeye çıktı. "Ne yapsam acaba?" diye düşündü. İçeriye geçti bir kâğıt bir de kalem aldı ve yine bahçeye çıktı. Her zaman yapmayı çok sevdiği şeyi yapmaya başladı: Yazı yazmaya. Ama önceki gibi değil. Doğru düzgün ve noktalama işaretlerini kullanarak... 4 gün sonra hazırdı İzmir'e gitmek için. eşyalarını toplamıştı ve gökyüzü gibi mavi bavuluna yerleştirmişti. Havalimanına 3 saat erken gittiler ve beklemeye başladılar. Her şeyden emin olduktan sonra da bekleme odasına gidip kapıların açılmasını beklediler. Kapılar açılınca uçağa bindiler, koltuklarına oturdular ve kemerlerini taktılar. Uçak İzmir Havalimanı'na ulaştı ve bavullarını bulmaya çalıştılar. Annesi ve babası bavullarını bulunca annesi: "Biz şuradaki sandalyelerde oturacağız. Sen bavulunu bul da gidelim." dedi. Mıstık, masmavi ama biraz solgun renkli bir bavul buldu ve aldı. Belki biraz pislenmiştir, bu yüzden rengi solmuştur, dedi kendi kendine. İzmir'deki kuzeninin sitesine ulaştılar ve evlerine çıktılar. Kapıyı zürafa kadar uzun amcası yani Tarık'ın babası açtı. Hepsi çok heyecanlanmışlardı. Tarık sanki mutluluktan havalara uçuyordu. Mıstık, bavulunu açacaktı (daha doğrusu açmaya çalıştı) ama kilitliydi ve kıpırdanıyordu. "Olamaz!" dedi kendi kendine, bavullar karışmış.
Belki içinde canlı bir şey vardı. Mıstık'ın beti benzi atmıştı. “Bunu tekrar havalimanına götürmeliyiz." diye düşündü. Annesine seslendi ve durumu anlattı. Annesi de korktu ve babasına haber verdiler, tekrar havalimanına gittiler. Daha sonra havalimanı polisine haber verdiler. Polis onları bir adamın ve mavi bavulun yanına götürdü. Bunlar Mıstık'taki bavulun sahibi ile Mıstık'ın bavuluydu.
Mıstık adamdan çok özür diledi ve bavulunu aldı. Sonra merakına yenik düştü ve adama bavulun içinde ne olduğunu sordu. Adam, "Haylaz kedim var!" dedi kalın sesiyle homurdanarak. "Bir türlü yerinde durmuyordu, ben de buna mecbur kaldım." dedi, mecbur kelimesine dikkat çekerek. Mıstık, "Amca ama bu çok yanlış, o da bir can, düşünsene seni bir bavula koyuyorlar ve götürüyorlar. Birkaç saat boyunca oradan kurtulmaya çalışıyorsun ve iyice nefes alamıyorsunuz. Çok canınız acır değil mi?"
Adam, "Haklısın ama çok hareket ediyordu. Bir türlü durmadı ama." Mıstık'ın sözünü kesmesine fırsat vermeden devam etti. "Ama sen çok empatili bir çocuğa benziyorsun. Seni takdir ettim. Yanlış yaptım, özür dilerim." dedi. Mıstık, iyi günler dileyerek ailesiyle birlikte dışarı çıktı ve Tarıkgile geri gittiler.